
Nerelerden, nelerden geçti ömrüm… Sufleme döktüğüm krema
gibi karıştı acılarım mutluluklarıma, bambaşka oldu her şey biranda. Sihirli
bir değnek ile gözlüklerimin rengi değişiverdi, kahkahalarım daha da şenlendi.
Gördüğüm bu yeni dünya pembe bile değil daha parlak daha güzeldi. Kocaman bir
masa, en sevdiğim görmeye konuşmaya doyamadığım kim varsa ellerimi tutuyordu,
sekiz, on belki de daha fazla kollu bir ahtapottum o anda… Gökkuşağının
altında oyunlar oynadık el ele. Çiçek bahçelerine açılan cennet kapılardan
geçtik, üzerimize öyle bir sindi ki binbir çiçek kokusu ölene dek çıkmayacak.
Karnımda uçuşan kelebekler birden etrafımda da uçmaya başladı ve her şey daha
da renklendi, çünkü her insan özünde güzeldi… Sonra sihirli değnek tekrar
belirdi ve beni binlerce ama tek bir kelebeğe çevirdi. Uçuyorum şimdi, uzak
yakın ne kadar yer, ne kadar insan varsa omzuna konmak istediğim; neşeli
melodilerin dolduğu, güzel ve mutlu şarkıların söylendiği her yere uçuyorum.
Gökkuşağıyla aşk yaşıyorum, yarını, sonunu düşünmüyorum. Küçük kanatlarım ve
kocaman kalbim yorulana kadar uçmaya, kendi şarkımı söylemeye, dansa, sevmeye,
aşka ve dostluğa doğru ne kadar yol varsa beni orada göreceksiniz, işte o zaman
siz de şarkımı söyler misiniz?