31 Aralık 2011 Cumartesi

Hoşgeldin Yeni Yıl :)


Veee yeni yıla saatler kala hazırlıklar tam gaz devam ediyor. Ben hazırlıklarımı tamamladım ve geri kalanları beklerken bu yılın muhasebesini yaptım, sizlerle paylaşmak istedim :)


Yeni yıla hep yeni umutlarla kucak açtık :)




Çoğu zaman yeni aşklar, yeni bir iş, belki bir bebek için kalplerimizi coşturduk.



Sadece biz mi, alışveriş merkezleri bile kalbimizi ısıtmak için herşeyi yaptı:)



Peki bütün bir yıl nasıl geçti?



Metrolarda gün batımına karşı uzuuun bekleyişler...



Arkadaşlarla kısa turlar...



Kış geldi yazı hasretle andık...



Düğünler geldi geçti....



En masum aşklar yaşandı :))



Biskolata reklamları anıldı:))



Nasılsa daha da batamaz diyerek batan gemilerin dümenine tersten geçildi. 



En sevilenlerle şampanya patlatıldı:)



Kız kıza alışverişin tadına doyum olmadı:)



Yeni yıla hazırlıklara erkenden başlandı...



İlk hediyeler kendimize alındı...



çoookkk sevdim seni yüzüğüm, hoşgeldin :))



Nerede nasıl kutlasak ki diye düşündük???



Ev partisi?




Aile?




Fasıl???



Akışına mı bıraksak???



Kalbimize mutluluk verecek şekilde girelimde nasıl olursa olsun gerisi dedik ve geçmişi hatırladık:)



Fotoğraf çok kötü görünse de geçen yılbaşı gecesi gayet keyifliydi...



Daha keyifli geçeceğine inandığım bu yıl umarım hepimize istediklerimizi armağan eder. Sevgiler...



27 Aralık 2011 Salı

Ayrık Otu Temizliği

 Bir yandan hayatımda monotonluk haline gelmiş kargaşaya ayak uydurmaya çalışıyorum, bir yandan da kendimi mutlu edecek fırsatları yakalamaya... Dün keyifli insanlarla keyifli sohbetler günüydü adeta. Keyifli başlayan günüm alışveriş kargaşasıyla sonlandı. İtiraf edeyim ben türüme ihanet ediyorum ve alış-veriş yapmaktan, mağaza gezmekten pek hoşlanmıyorum.

 Hediye faslını hemen hemen tamamladım. Yaptığım listedeki insanlar yerine kendime bir sürü hediyeler aldım, bu gerçekten çok eğlenceliydi. Beni affedin bencilce gelebilir, ki öyle ama tüm o elbiseler gerçekten harika :)

 Neden olduğunu asla anlayamadığım ve anlayamayacağım şeylerle yüzleşiyorum. İnsanların içindeki iyilik kadar açık yüzlerine koydukları kötülüğü görüyorum. İçlerinde büyüttükleri zehirli sarmaşıkları nasıl nefesimizi kesmek için kullandıklarını... Ama oyunlarına katılmıyorum. Ve yola ayrık otlarını temizleyerek devam ediyorum. Yeni yıla az kala sevgilerle bugunun şarkısını sizlere armağan ediyorum :)


15 Aralık 2011 Perşembe

Entel Köy Efe Köy' e Karşı




İşte tam da buydu film boyunca yüzümdeki ifade. Eve gelir gelmez sizlerle paylaşmak istedim. '' Entel Köy Efe Köye Karşı'' dan bahsediyorum elbette. Bir Ege Köyüne gittiniz mi hiç bilmiyorum ama, eğer yolunuz düştüyse benzer sahnelerle karşılaşmışsınızdır. Filmin sanki senaryo değil gizli kamera çekimi olduğunu sanıyor insan. Ben komedilerin küfürler ve müstehcenlik içermesini tasvip etmiyorum ve bu film bolca küfür içeriyor, ancak tüm o küfürlerin yanı sıra arkada verilmeye çalışılan mesajı, sadece doğallığı alıp üstüne de mesaj eklediklerini  gördüğünüzde çok da önemsemiyorsunuz bu durumu.

Film boyunca dikkatimi çeken günlük hayatta da çokça yaşadığımız iletişim eksikliği sorunu oldu. Aşkın bir insanın sınırlarını nasıl aştırdığı, ön yargının ne tür saçmalıklara yol açabileceği, bir de insan olmanın bir gün ak dediğine bir gün kara diyebilmek olduğunu gördüm. 
Filmde Ege Bölgesi türküleri de yer almakta. Hepsi eğlenceli ve çok hoş türküler. Ayrıca anlatıcının olduğu sahnelerdeki müzikler doğrusu tek kelimeyle harika. Elimde bir defle orada olmak inanılmaz keyifli olurdu. Köyde verilen rock konserinde rock ve yerel müziğin harmanlanması çok hoş olmuş. Dinlemek isterseniz fragmanda 1:51. saniyede yer alayor.

Son olarak organik tarım ve turizm ile ilgili uygulamalar, kısacası film keşke gerçekten yaşansa. Keşke demekten hoşlanmıyorum. Umarım filmde yaşananları örnek alıp elimizdekilerin kıymetini biliriz, hepimiz :) iyi seyirler...











Hold On To What You Believe





 Bazen öyle bir hal alır ki hayat ne yeter artık bitsin deyip gidebilirsiniz, ne de oh ne ala deyip kalabilirsiniz. Ve bir şarkı dinlersiniz, sözleri yaşadıklarınızdan apayrı şeyler anlatır, nameleri ruhunuzu dansa kaldırır. Sanki kelimeler bambaşka anlamlara bürünürler. Ve bilinenin aksine sizin dertlerinizi anlatır, dertlerinize ağlarlar. Daha önce paylaştım sizlerle bu şarkıyı biliyorum, ama yine paylaşmak istiyorum. İçimi titretirken hem beni hem benle alakası olmayan şeyleri anlatıp günüme renk kattı. Unarın bugununuze renk katacak sesler kulağınıza dolar:)

6 Aralık 2011 Salı

Mabel- Söylese O Ben Söyleyemem

 Zaman zaman gerçekten unuttuğumuz, ama aslında üstünü örttüğümüz, bazen aşk, bazen ölüm, bazense insan olmanın getirdiği ayrı düşmüşlükler rüzgarlarla eser geçer, kulağımıza fısıldar neleri asla unutmamız gerektiğini. Kafamızın içinde konuşan iki kişidir, ama bir ordu kadar çok ses vardır. Güneşin batışını izler ve yine unutarak uyanırız bir sonraki güne...

5 Aralık 2011 Pazartesi

Mim' lendiM

Ve bir gün birde bakmışım mimlenmişim:) Her yazısını severek beklediğim blog yazarım nazsevik beni mimlemiş, öyleyse sorulara hemen cevap vereyim:)

1. Blogunuzu tüm eş, dost ve çevrenize söylediniz mi? 
Çok sınırlı sayıda insana direk olarak yazdığımı söyledim. Ama bazı yazılarımı sosyal platformlarda paylaşıyorum. Aslında hayatımın birçok alanında olduğu gibi bloğuma da gereken özeni göstermediğimden fazlaca paylaşmak istemedim diye itirafımı bir köşeye iliştireyim...


2. Blogunuzu ileride çocuklarınıza gösterecek misiniz?
Elbette bunu isterim. Ancak önümüzdeki 10 yıl için çocuğum olması gibi bir düşüncem yok. Çocuğum olup okumayı öğrenmesi için en az 15 sene var. Ben o zamana kadar bu tür teknolojiler ortadan kalkar, müzelik olur diye düşünüyorum:))


3. Blogunuzu eşiniz/ sevgiliniz biliyor mu? 
Gizli işler kulağa eğlenceli gelebilir ama sevdiklerimden gizli birşeyler yapmak bana keyifli gelmiyor.


Benimde birilerini mimlemem lazım, eeen zoru sanırım bu kısmı:) Veee büyük uğraşlarım sonucu ben de LILAMOONLIGHT VE Sernur IŞIK 'mimliyorum. Kolay gelsin :)

Kasım' a Anlamlı Veda



 O kadar uzun zamandır yazamıyorum ki, anlatacağım onlarca şey birikti. Güzel bir Kasım ayına İstanbul ile birlikte veda ettikten sonra, turuma İzmir' le devam ediyorum. Yeni yıl için geri sayıma 39 günden başladım, birazdan 6 Aralık olacak, çoook az kaldı :) Kime ne hediye alsam kısmını hiç zorlanmadan kafamda hallettim, tabi evdeki hesap umarım çarşıya uyar ve sevdiklerim için hayal ettiğim hediyeleri bulabilirim. 

 İstanbul' un trafiği şehre adım attığım andan itibaren beni yorsada İstiklal Caddesi' nde içtiğim kahve ve sevdiklerimle bir arada olmanın verdiği coşku tüm yorgunluğumu unutturdu. En en yakınlarımdan biri, Elvin ve lisedeyken kavgalarımız dolayısyla herkesin bizi tanıdığı eski sıra arkadaşım buluştuk. Önce geçmişin gerginliğini yaşamayalım diye sanırım, büyük akvaryumu dolaştık. Rehabilitasyon işleminden sonra, Elvin' ciğimin doğum gününü kutlamaya hazırdık. Uçuk, sıradışı, çok eğlenceli şeyler yapmanın dışında sadece oturup konuşmanın bile zevk verdiği insanlarla zaman geçirmenin rahatlığı yeni yıl öncesinde baya iyi geldi doğrusu.

 İstanbul turum ertesi gün de üniversiteden bir arkadaşımın öğretmenler günü kutlamasıyla şenlendi. Sıkışık masalarda birbirimizi duymadan saatlerce oturduk ama, neyseki yeni tanışsak ya da fazla duyamasak da muhabbet keyifliydi. Buluşma öncesi maruz kaldığım soğuk yüzünden fazla muhabbetçi olsam da :)) gece eğlenceliydi. Tüm İstanbul tayfası, sevgiler:)

 Yeni taşındığım evimin hemen yanında kurulan semt pazarından geçerken, zara zara diye bağırdıklarını duydum ve baktığımda Zara' dan yaz başında aldğım bluzun aynısının muhtemelen 5' de biri fiyatına satıldığını gördüm. Artık sahte mi, ihrac fazlası mı bilemedim ama bu adaletsiz fiyat dağılımı hiç hoş değil doğrusu:D

 Yeni yıla çok az kala bu sene hepinize istek listesi yapmanızı öneriyorum. Geçen sene benim işime yaramıştı. Bu sene daha kapsamlı bir listeyle geliyorum yeni yıllll bekle beni :)



15 Kasım 2011 Salı

 Biraz önce keşfettiğim bir blogda beklentiler, insanlar ve hayat kırıklıklarını düşündüren bir yazı okudum. Hayal  kırıklıkları geçer, ama o hayaller hayat kırıklığı yapmaya görsün...
 İster hayal ister hayat kırıklığı olsun, kadınlara AVM' lerde alışveriş puanı olarak geri mi dönüyor nedir:D Canı kırılan alışverişe. Ne kadar güzel bir yol aslında. Bana iyi gelmiyor maalesef ki. İşe yarasaydı canım mı sıkıldı hooop alışverişe, gitsin dertler gelsin yeni trendler:)) Daha gençken geleceğe yatırım yapmak sadece bankaya para atarak olmaz, kıyafetlerde yatırım diyorsanız mutlu alışverişler:)

7 Kasım 2011 Pazartesi

Yollar ve Yollar :)



  Güzel koşuşturmalar dönemi başladı. Her yıl yaz dönemiyle sınırlı olan yolculuklarım bu yıl bir hayli uzun sürecek anlaşılan:) Ama ben mutluysa hiç yorulmayanlardanım ve hiç ama hiç yorgun değilim. İşte yol arkadaşım olan şarkılardan biri. Keyifli günler...

21 Ekim 2011 Cuma

Kaybedenler Kulubu My Woman


'' Aşık olmak anlık bir şey, birden herşeyin çok parlak göründüğü, birden en pastel renklerin bile ısınmaya başladığı, birden tüm yemeklerin çok daha lezzetli olduğu bir an bu... İnsan karar vererek aşık olmaz, sadece bir bakar olmuş...'' Aşk dolu günler :)


BEIRUT Cliquot



Şarkıların sözlerı ne derse desin sevginin yolu hep bir oldu, kalp hep o bildik mutlu atışlarla doldu... Günlerden en kötü gün sevmelerden en umutsuzu bile olsa...

19 Ekim 2011 Çarşamba

Wrong Side Of The Road- Kaybedenler Kulubü




Yolun hep yanlış tarafındadır bazılarımız, bilerek, isteyerek ve kendilerine bile yalanlar söyleyerek...

26 Şehit Binlerce Yürek

 Giderek artıyor sayıları. Her gün binlercemizin yürekleri acıyarak uyanıyoruz yeni güne. Ateş düştüğü yeri yakar, her birimizin evi bir başka mehmetçiğe yuva ve her şehitte, her giden mehmetçikte hepimizin evine acı düşmekte. Kimimiz nefretle yanlış taraftakilere küfretmekte kimimizse anlamamakta, bu kadar kısa bir yaşam nefret etmek için çok kısa değil mi? Vicdanları sızlamadan meclisten açıklamalar yapan, beyinleri normalin dışında bağlantılar kuran yaratıklar umuyorum ki bu vatan sizlerden yaptıklarınızın hesabını soracak. Yeni güne bir şehit daha vermeden uyanmak dileğiyle.

7 Ekim 2011 Cuma

Ruhunla Sevmek

''Ruhunla sevmek''... Aslında farklı birçok açıdan yaklaşıp hepsine ikna edebilirim sizi. Sevmek, kalple ruhla yada herneyle kimle ise farketmez, öyle kişisel öyle özel bir konudur ki... Birimiz sevmeyi bilmeyiz, yada bunun için yaratılmamışızdır, sevmek yok deriz, birimiz öyle çok kırılmışızdır ki varlığını reddettiğimizde ona inanmayan varlığımızın bir daha asla bu nedenlerle kırılamayacağına inanırız. Birimiz hayatta farklı şeyleri farklı önem sırasına yerleştirmişizdir ve daha az kırılır, daha çabuk atlatırız. Dediğim gibi kim ne derse, düşünürse, hissederse gerçek odur.
 Bizi birbirimizden ayıran, farklı gelişim gösteren egolarımızın bizi korumak adına neler yaptırabileceği, korunmayı nerede nasıl sağlayacağını düşündüğü ile ilgilidir ruhunla sevmek. Bu tür bir sevgi mümkün değildir, çünkü asla bir başkasına tam anlamıyla güven duyamayız. Bu da karşımızdakinin farklılıklarında kötü niyetli olmayan davranışlarında bile kırılmamıza sebep olur. Ancak bir beklenti içinde değilsek, ki bu platonik aşk dediğimiz, benim psikolojik bir sorun yada saplantı olarak değerlendirdiğim durumlarda oluşur. Bu kişilerin geçmişleri incelendiğinde bu ''sevgi''nin farklı sebeplere dayandığı görülür.
 Homo sapiens tarafımızdan gelen iç güdüler, onlar başlangıç için doğrudur, ama sonrasında devreye giren duygular ve alışkanlıklar, çok önemli bir hastalığı olduğunu öğrendiğimiz aşkımızdan vaz geçmemize sebep olmaz, en azından az da olsa karakter kırıntısı taşıyorsak böyle olacağına inanıyorum. Bir de güzellik görecelidir, kişiler bu doğal seleksiyon seçiminde kendi durumlarına göre uygun eş seçerler, mesela bir bilimsel araştırma ter kokuları benzer olan insanların birbirinden hoşlandığını kanıtlamış. Kokular, algıladığımızı farkedemediğimiz hormon kokuları ve bildiğimiz, bilmediğimiz birçok farklı etken eş seçimimizi etkiler. Ve bu seçimler tamamen egomuzun geçmişte nasıl şekillendiğiyle ilgilidir.Egomuz bizim seçimlerimizi etkiler. Ruhunla sevmek, ki eğer sevmek diye birşey varsa, ben ruhunla aşık olmak diyebilirim buna, bu kopmlekslerimizden, korkularımızdan arınmış bir şekilde cesurca yaşadığımız ve sahip çıktığımız aşkımızdan başka birşey değildir. Yani sadece biraz cesaret...Umarım az da olsa sorunuza cevap verebilmişimdir.

4 Ekim 2011 Salı


Kulağımda kocaman kulaklıklarım, kucağımda laptopum İstanbulun rengarenk çiçeklerine, boğaza, kız kulesine merhaba ve hoşça kal bakışları fırlatıyorum umutla ve bambaşka ama bir o kadar da tanıdık bir şehrin gecesine merhaba demeye sabırsızlanıyorum.  Şekillenmemiş onca şey arasında çirkinliğini, şekilsizliğini fark edemediğim onca şeye veda ediyorum. Ve sabırsızlanıyorum yeni maceralarım için,  keşke kahve falları işe yarasaydı J patikamın tozunu ordan oraya savura savura giderken herkese iyi, yeni yolculuklar dilerim…

17 Eylül 2011 Cumartesi

Herşeye Yeniden Başlamak

 Bazen herşey öylece akar gider zamanla birlikte... Tüm günahlar, acılar, aşklar... Ve bir de mutluluklar... Elini uzatsan tutup geri alacak gibi hissedersin ama değil elini uzatmak göz kapaklarını bile kıpırdatamazsın. Kaybettiklerin için suçladığın herşeyden, herkesten nefret eder ama affedersin, çünkü en ağırı nefreti taşımaktır.. Sırada hazmetmen gereken yalanlar kalmıştır ki bunu yapmak mümkün değilse herşeyi öylece bırakıp gitmek yeni bir başlangıç yapmak istersin. Büyümek herşeyi olduğu gibi kabullenmeyi öğrenmektir belkide... Mutlu olmayı becerebilme sanatı doğuştan gelen bir yetenek gerektirmez, sonradan da öğrenebilir insan. Ve herşeye yeniden başlamak için tek gerekli olan içindeki o mutluluk kırıntısıdır...

8 Eylül 2011 Perşembe

Üsküdar' a Giderken

 Üsküdar' da sahilde, Kız Kulesine şöyle uzaktan bir bakış atarak yudumladık çaylarımızı sevgili yol arkadaşımla birlikte. Uzun zaman sonra denize nazır keyifli bir sohbet etmek içimi ferahlattı doğrusu. Ve İstanbula aşık olanların ne kadar haklı olduklarını anladım bir kez daha. Gerçi aynı şeyi İzmir için de düşünmüştüm, belki de şehirler içlerinde barındırdıkları sevdiğimiz insanlar doğrultusunda  önem kazanıyordur?

 Paylaşmak istediğim bir diğer konu da insanlara size yaptıkları kötülüklere rağmen nefret göstermezsiniz bazen. Yitip gitmiştir bir şeyler ve artık nefret etmenin bile gereği kalmamıştır sizin için. Aslında başlarda karşınızda ki de aynı şekilde davranır, ama zamanla sizin rahatlığınızın nedeninin sadece gerçekten öyle hissetmeniz olduğunu anladığında öfkesini kusar... İşte ben bu zamanlarda tam olarak kahkaha atıyorum. Ben de dahil herkes hakettiğini yaşar, doğru zaman, doğru mekan, doğru sevgili, doğru dost vs. elbette önemli ama asıl önemli olan bizim kendimize neyi layık gördüğümüz. Elbette karşımıza herşeyin doğrusu pat diye çıkmayabilir, zaman alabilir. Ancak biz neyin ne kadar doğru olduğunu görebiliyorsak  kendimizi acıya boğmak zorunda kalmıyoruz. Umarım herkes sakin, mutlu ve kendi yolunda olmayı öğrenir...

4 Eylül 2011 Pazar

Kırmızı Ayakkabılar ve Mutluluk

 Para insana kalıcı bir mutluluk getirmez, eğitim insana mutlu olmayı öğretemez. Mutlu olmak var olmaya başladığımız anda bizimle birlikte yavaş yavaş büyür, neye göre kime göre değişir bilemem ancak hepimizde başka başkadır mutlu olma ya da mutluluğu itme yolları. Bazılarımız deneyerek öğrenir neler yapmaması gerektiğini. Bazılarımızsa 70 yaşına da gelse asla öğrenemez mutlu olmayı. Kendine acıyarak insanları suçlamak her an, her olayda mutsuzluğu içine çekmek zevk verir, kolay gelir. Kırmızı büyülü ayakkabılarınız bile olsa eğer siz gerçeği görmüyorsanız mutlu olamazsınız. Çünkü mutluluk büyüyle değil zeka ile elde edilir...

2 Eylül 2011 Cuma

Drinking Buddies


  Hayatınızda bazı insanlar vardır ve hiçbir sebep olmadığı halde diğer herkesten daha fazla önemsersiniz onlarları.  Benim seni önemsemek için birçok sebebim var aslında ama tüm o sebepleri seni önemsemeye başladıktan sonra görebildim. Sabahlara kadar saatlerce katıla katıla güldüğümüz, iskambil destelerini hiç olmadıkları kadar eğlenceye bürüdüğümüz, uykusuzluktan öldüğümüz halde herkes uyusunda tavlada beni yen diye beklediğimiz ve yeşil ışığı birlikte gördüğümüz sabahların hiç bitmemesi dileğiyle. İyi yolculuklar en sevgili arkadaşım, Teyzeciğim. Seni seviyorum.

22 Ağustos 2011 Pazartesi

Aşkın Hali-Hazır Kapları

‘’Yaşamak ümitli bir iştir sevgilim. Yaşamak seni sevmek gibi ciddi bir iştir.’’ Demiş sevgili Nazım Hikmet Ran. Aşkın sevginin önemini anlatmış… Çoğu zaman ne kadar da doğru söylemiş deriz içimizden. Hele ki aşk kapımızı çalalı çok olmadıysa… Halbuki sevgi diye bir şey yoktur. Aşk, tutku, nefret ve başka birçok duygu gerçektir. Bir tek sevgi hariç. Çünkü yaradılıştan yalnızdır insanoğlu. Ve yalnızlığını unuttuğu yegane zamanlar bir başka insanla köprüler kurduğu, yani duygularının doruk noktasına ulaştığı anlardır. İşte bu duyguları avucumuza koyan insana hissettiğimiz bağlılıktır sevgi sandığımız şey. Bu bağlılıkta kişisel algılanmamalı aslında, yine bir bencillik yapıp o hissi yaratabilecek tek insan diye bağlanırız birbirimize. Eğer sanıldığı gibi bir sevmek olsaydı bitmezdi yada biten bir ilişkiden sonra yeniden sevmek mümkün olmazdı.
Filmlerde anlatıldığı gibi bir sevgiye hiç rastlamadım ben  şimdiye kadar… Allah aşkına kim başlattı şu Türk Sineması aşklarını. Ve biz de neden bu kadar geç anladık aşkın hali-hazır kaplara sığdırılamayacağını… Hepimiz birer kar kristaliyiz. Ve her aşk iki kar kristalini birbirine bağlayan bir bağdır aslında. Yani her aşk farklıdır, farklı yollarda yürütür insanı, farklı yaşanır, farklı şarkılar söyletir bize. Öyleyse neden aşıksa şöyle yapar, günde beş kez arar, sinemada elimden tutar… deyip durur üstüne bir de :
--aa gördün mü Cansu, bana kapıyı açmadı. Yok yok kesin beni sevmiyor,  diye dert yanarız, neden?
Cevap veriyorum: Aşık olan insan artık milliyetini değiştirmiştir. Yeni bir dili vardır. Ve bu dil evrenseldir. Kültür farkı, dil, din, ırk, yaş hiçbir şey tanımaz. Ama atladığımız nokta diller de kendi içinde lehçelere ayrılabilir. Ki bu durum bazen aynı dili konuşan iki insanı bile birbirini anlamaktan alıkoyar. Sizinle aynı lehçede insanlarla yeni bir güne uyanmanız dileğiyle…

2 Ağustos 2011 Salı

Hayatımda Ne eksik?


Herkesin bir çocukluk kahramanı vardır derler. Bir masal kahramanı, bazı çocuklar için babaları, kimileri için bir komşu ya da abi ama her çocuğun hep bir kahramanı olmuştur . Geriye dönüp baktığımda hayatımdaki tek eksiğin bir kahraman olduğunu farkettim. Artık büyüdüm, kahramanlara inanma yaşımı geçtim belki ama yine de hepimizin bir kahramanı olmalı ve her gülümsediğimizde elimizi tutmalı : )...

14 Temmuz 2011 Perşembe

Ne Mutlu Türküm Diyene

Güzel ülkemin güzel insanları Fenerbahçe ve şike bombasının etkisinde sallana dursun, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, demokratik özerkliği ilan ettiklerini açıkladı. Bu örgütler, şahıslar kimdir diye baktığımızda, meclisin içinde ve dışında çoğunluğun sesini duyurmak yada demokratik toplum olmanın gerekliliği gibi bahanelerle, değişik isim ve oluşumlar şeklinde hayatımıza sokulmaya çalışılan terör örgütü PKK olduğunu çok net görüyoruz. Ve malesef ki amaçlarına emin adımlarla ilerlemekteler. Sayın Banu Avar' ın 14 Temmuz' da ki yazısında dediği gibi Sevr yeniden ilan edilmeye çalışılmakta, bütün adımlar kılıfına bir bir uydurularak iç savaş ve 13 şehidimiz gibi daha bir çok katliama neden olacak durumlar yaratılmaya çalışılmakta. 

İddia edildiği gibi bundan bir asır önce birlikte savaşan insanların torunları birbirlerini öldürmemekte. Çünkü bugun birçok askerimizi şehit eden, doğuda köylerde sözde haklarını savunduğu insanların kundakdaki bebeklerine varana kadar ölüme susamış terör örgütünü kürt halkıyla özdeşleştirmek doğru değildir. Kürt halkını temsil ettikleri iddia edilen ve eğitimsiz birçok insanı amaçlarından çok farklı vaatlerle kandırarak meclisimizi kirleten ve adına demokratik özgürlük gibi aslı astarı olmayan isimler veren bu insanlar, teröristler, daha fazla meclisimizi kirletmemeli. Az sayıda da olsa Ne Mutlu Türküm Diyen herkes 17 Temmuz da şehitlerimiz ve milli bütünlük için kendi illerinde olan meydanlarda buluşmak dileğiyle. 


3 Temmuz 2011 Pazar

Bipolar Bozukluklar

Bir şiirde de denildiği gibi kelimelerin kifayetsiz kaldığı, günahlardan asla arınılmayan zamanlar vardır, ve sırf siz fırsat vermediniz diye günahlarıyla başbaşa, yıllarca kendi yüreğinde mahkum kalmak zorunda olan insanlar... Bir cesetle aynı odada yaşamak gibi... İşte bu kutlu gün gelip çattığında, cesetleri ve vicdanları terkettiğimizde yeni adımlar atmaya cesaretimiz olduğunda, yeniden başlar hayat. Çünkü bilmeliyiz ki günah işlenirken tövbe etmeye karar verdiyse insan o odadan asla çıkmamaya yemin etmiştir çoktan. Yani kapıları kilitleyen, fırsat vermeyen değil kutsal yeminle odanın bekçiliğini üstlenendir. Ve kimsenin gücü bir başkasını yolundan çevirmeye yetmemiştir şimdiye kadar.

23 Haziran 2011 Perşembe

Sevgiliye Mektup

                                                        
''Tek ihtiyacım olan ruhumu bir kereliğine özgür bırakmaktı oysa. Biliyordum sonrası kendiliğinden gelecekti. Yaşamın tüm kaygılarından uzak, bir kuş kadar özgür ve mutlu olmak için tek ihtiyacım olan demir atmaktan vazgeçip kendimi kimsem ilan etmekti. Evet işte bunu yapabildiğim an asla kimsesiz kalmayacaktım. Ama her yeni aşk umudunda kendime ihanet etmekten hiç vazgeçmedim. Evet evet ihanetin en büyüğü hep kendime olandı. Ben kendimden başka kimseyi kandırmadım. Bu gidiş sevdamın bitişi değil sevgili sadece yanımdayken bile kimsesiz kalışlarıma bir yol bulma çabası. Söz veriyorum, kendime yaptığım bu ihaneti sana asla yaşatmayacağım, ve seni hep o en güzel en mavi bakışınla hatırlayacağım''

19 Mayıs 2011 Perşembe

Çifte Deprem

     İçimde ki depremden sonra sabahı nasıl edeceğimi düşünürken, meksika dalgası gibi tüm ülkeyi sallayan deprem bu soruyu keşke hiç sormasaydım dedirtti. Yaşadığımız kararsızlıklar başka hayatlara acı veriyorsa tek sebebi yeteri kadar cesur olamamaktan gelir. Yüreğinizden cesaretin eksik olmaması dileğiyle.

29 Nisan 2011 Cuma

Bugune Merhaba

En büyük en güçlü imparatorluklar bile güçlü ordularına rağmen yıkılmaya mahkumdur. Başlayan herşeyin uzak ya da yakın mutlaka bir sonu vardır. Mükemmel arkadaşlıklar ne olduğu hatırlanmayan sebeplere kurban verilir, büyük aşklar büyük aptallıklara...Ve yıllar sonra insanın terkedemediği bir kendisi kalır, o da ne kadar kendiyledir, kim bilir... İçimizdeki yok etme arzusunun bizi yok etmemesi dileğiyle. Mutlu günler.

26 Nisan 2011 Salı

Pişmanlık

          Hiç bilmediği bir yerde kaybolamaz insan. Ne düşündüğünü ne hissettiğini anlamadan kendi içinde kayboluşları nasıl gerçek olabilir bu durumda? Bir insan kendini ne kadar iyi ne kadar yakından tanıyabilir? Eğer böyle birşey mümkünse bu varoluş sancıları, bu amaç arayışı son bulmalı. Öfkesine ya da ne olduğunu anlamadığı bir krize yenilip hata yapmamalı insan daha fazla. Evrim varsa biri anlatsın lütfen sadece fiziksel mi olur evrim? Ruhsal yüreksel evrimimiz ne alemde? Neden hala yok yere kırıyoruz birbirimizi ve neden hala pişmanlıklar duyup gözyaşı döküyoruz? Çok geç olmadan yaralar kapanmadan affettirmeli kendini insan...